Siyaset uzun zamandır erkek mesleği olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle siyasetin yapısı ve dili erkeklerin hâkimiyeti ile şekillenmektedir. Kadınlar siyasal haklarını elde ettikten sonra erkek yapılanma içinde kendilerine yer bulmaya çalışmışlardır. Kuralların, mekanizmaların, dilin, sınırların ve katılım biçimlerinin erkekler tarafından şekillendirildiği ve hala büyük ölçüde erkekler tarafından kontrol edildiği bir alan olarak kadınların siyasete katılımı büyük ölçüde erkekler tarafından belirlenmektedir.
Başka bir ifadeyle, kadınların siyasal yaşama katılımının önündeki en büyük engellerden biri erkek egemen siyasal yapıdır. Söz konusu yapı içinde az sayıdaki kadınlar için , görünen ve görünmeyen engellerle mücadele etmek demektir. Kadın siyasetçiler kendilerini çoğu zaman “erilleşme”nin, yani siyasette başarılı olmak için siyasetin eril diline hakim olmanın, siyasi faaliyetlerini ve sözlerini “kadın” ya da kadınlara uygun alanlarla sınırlandırmanın ortasında bulmuşlardır.
Örneğin kadın siyasetçilerin aile, sağlık, çevre gibi alanlarda görüşlerini açıklamaları ve aktif olmaları normal iken, bir kadın savunma bakanı veya dışişleri bakanı hayal etmek daha zordur. Kadın siyasetçilerin çoğu, siyasi rol ve sorumlulukları ile kendilerine biçilen toplumsal cinsiyet rolleri arasında sıkışıp kalmaktan kaçamayacaklarını, annelik, eş ve ev kurallarının sorumluluklarını siyasette kullandıklarını söylemektedir.
Tablodan da görüldüğü gibi kadınların mecliste temsil oranı yıllar itibari artsa da siyasal erkeklerle eşit düzeyde katılım sağlanamamıştır. Anayasal hak ile kadınların seçme ve seçilme hakkı güvence altına alınmasana rağmen, uygulamada i bu hak sadece seçmen boyutu ile kullanılmakta ve siyasetin eril yapısından, toplumsal cinsiyet rolleri ve ataerkil ideolojinin örgütlediği sosyal yapıdan dolayı kadınlar siyasal yaşama katılamamaktadır.
Benzer tablo yerel seçimlerde karşımıza çıkmakta hem adaylık hem de belediye başkanlığı düzeyinde kadınların katılımı çok geride kalmaktadır. 31 Mart 2019 yılında yapılan belediye seçimlerinde; 8.257 belediye başkan adayından sadece 652’si, 30 Büyükşehir'i yönetmeye aday 316 belediye başkan adayının 34’ü, 452; il belediye başkan adayının Sadece 38’i, 2.297; ilçe belediye başkan adayının sadece 174’ü kadındır. Seçim sonucunda ise 1389 belediye başkanın %2.66’sı, 81 ilin 4’ü, 922 ilçenin 29’u sadece kadındır (http://ka-der.org.tr/).
Dünyada ise durum incelendiğinde parlamentoda kadın oranı yüzde 23,4 olduğu görülmektedir. Parlamentoda kadın temsil oranının en fazla olduğu bölge yüzde 42,5’lik oranla İskandinav ülkeleri gelmektedir.
- Kadınların mecliste temsil sıralamasında ise Rwanda yüzde 61.3 oranıyla birinci sırada, Küba yüzde 53.2 oranıyla ikinci sırada, Bolivya yüzde 53.1 ile üçüncü sırada yerini almaktadır.
- En düşük ülkelerin başında ise Ukrayna, 1.6; Japonya, 10.2; Nijerya 5.6; İran 5.9; Kuveyt 4.6; Yemen 0.3 oranındadır
- Türkiye’de parlamentoda kadın temsil oranı ise yüzde 17.4 oranındadır. Türkiye 104 kadın vekille 191 ülke arasında 120. sırada yer almaktadır.
Kadınlar ağırlıklı olarak aile, sosyal hizmetler, genç, çocuk, yaşlı, engelli gibi alanlarda bakanlık düzeyinde yer almaktadır. Aynı zamanda dünya genelinde kadınların bulunduğu ilk 5 bakanlık arasında endüstri, çalışma, ticaret gibi farklı bakanlıklar da bulunmaktadır. Buna karşın en az kadın bakan oranının olduğu bakanlıklar ise sırasıyla bilgi ve medya, parlamento işleri, nüfus ve milli güvenliktir. Türkiye ise 2 kadın bakanıyla, 188 ülke arasında 138. sırada yer almaktadır.
Bu olumsuz koşullarda özellikle siyasi partiler ve parlamentolar gibi resmi siyasi kanallarda kadınların siyasete katılımını artırmaya yönelik stratejiler ve mekanizmalar geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlisi cinsiyet kotası itirazıdır. Cinsiyet kotaları, öncelikle kadınların siyasi haklarının ve erkeklerle yasal eşitliğinin siyasette eşit olmadığı ve fırsat eşitsizliğinin ataerkil toplumsal yapı ve kültürden kaynaklandığı fikrine dayanmaktadır. Bu nedenle kadınların siyasette temsilini artırmak için belirli kurallara göre belirli ayrıcalıklar tanınmalı yani pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Cinsiyet kotası sistemi, üyelerinin belirli bir oranını kadın olmaya zorlamaktadır. Bu yükümlülük bazı ülkelerde anayasal bir ilke olarak tesis edilmiştir.. Örneğin, 1991'de Arjantin seçim yasasında yapılan bir değişiklik, siyasi parti aday listelerinin en az üçte birinin kadın olmasını ve her seçim bölgesi için en az bir kadın adayın ilk üçte yer almasını şart koşuyordu. Latin Amerika'da cinsiyet kotası uygulayan ilk ülke olan Arjantin, kadınların temsili açısından olumlu sonuçlarla bölgedeki diğer ülkeleri de etkiledi. Cinsiyet kotaları, seçim yasaları ve anayasa tarafından tanımlanmamakla birlikte, siyasi partilerin tüzüklerinde yapılacak değişikliklerle de uygulanabilir. Siyasi partilerin bu gönüllü değişiklikleri ile 50'den fazla ülkedeki birçok siyasi parti, hem parti liderliği seviyelerinde hem de parti aday listelerinde kadın sayısını önemli ölçüde artırmıştır.
Birçok feminist siyaset bilimci, kadınların temsili sorununu sayısal eşitliğe ve kadınların erkeklere oranına indirgemenin çok zor olduğunu ifade etmektedir. Yani katılım sorunu, kota uygulamalarıyla çözülemeyecek kadar karmaşıktır. Aslında toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkeğin sayısal eşitliğinin yanı sıra, kadın ve erkek rolleriyle çoğalan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin, ataerkil norm ve uygulamaların ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, siyasette kadınların temsilinden gerçekten söz edebilmek için, temsilde sayısal eşitliğe ek olarak, kadınların kadın olarak sorunlarını, taleplerini, çıkarlarını ifade edebilecekleri ve politikalar formüle edebilecekleri siyasi mekanizmalar kurmamız gerekiyor. Bu siyasi mekanizmalar sadece bürokrasi veya parlamento gibi dar bir siyasi alanda değil, sendikalardan sivil toplum kuruluşlarına kadar daha geniş bir siyasi ölçekte uygulanmalıdır.
YORUMLAR