Davut Karaman

Davut Karaman


Mıknatıs gibi çeken eşler

31 Ağustos 2020 - 09:56 - Güncelleme: 31 Ağustos 2020 - 09:59


         Dr. Öğr. Üyesi Davut Karaman
     Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
           davut.karaman@alanya.edu.tr

Bireylerin evlilik gemisine binmesindeki en temel güdü nedir acaba? Kişilere göre değişen birçok neden olsa da en etkili ortak gerekçe; evlilik hayatının, hayalleri gerçekleştiren bir mutluluk kaynağı olarak görülmesidir. Bu motivasyon ile evlilik öncesi başlayan görüşmelerde, tarafların birbirlerine gösterdikleri ilgi, ilişkinin geleceğini belirlemektedir. Ancak unutulmamalıdır ki önemli olan bu süreçteki ilginin evlilik sonrası da sürdürülebilirliğidir. Aksi halde en çok ayrılıkların yaşandığı ilk yıl sendromu yeni çiftlerin kabusu olmaktadır.

Çok güzel, tozpembe bir tanışma sürecinden sonra suni ilgi ile bezenmiş bedenlerin aynı çatı altında buluşmasını müteakip, tarafların gerçek ilgi potansiyelinin ortaya çıkması ile adeta damdan düşer gibi şok geçiren bireyler için “boşanmak istiyorum” sözleri nakarat haline gelmektedir. Daha mutlu bir hayat için çıkılan yolun sonu, hayal kırıklıkları ile döşenmiş kaldırımlara çıkmaktadır. Dolayısıyla bireylerin evlilik öncesi olduğu gibi davranması ilişkinin geleceğini şekillendirmektedir. Toplumda yerleşik olan “evleninceye kadar ne yaptırdın, yaptırdın sonra yaptıramazsın, aldıramazsın” ya da “dereyi geçinceye kadar her şeye evet demek lazım” gibi yanlış bir düşüncelerle mutlu bir gelecek temelinin atılması mümkün değildir. Bu şekildeki aile yapıları en hafif depremlerde bile sallanmakta, orta şiddetteki çatışmalarda ise çatır çatır yıkılmaktadır. Geriye ise cayır cayır yanan evlilik gemisinin külleri kalmaktadır.

Peki süreç genellikle neden bu şekilde gerçekleşmektedir? Evlilik yolunda ilk adımlarını atan bireyler sadece kendi duyguları ile hareket ederken, aynı zamanda sosyal çevresinin de düşünceleri ile davranmaktadır. Çoğu zaman ise duyguların mağlup olması ile sonuçlanan bu süreç, aynı zamanda gelecek yıllara da ayna tutmaktadır. Kazanan ise; mahalle baskısının düşüncelerini yeşerten bireylerin, hayat arkadaşının gönlüne kelepçe vurması ile birlikte mutlak sonuç haline gelen ayrılıktır.

Sonrasında ise yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı kısır döngüsüne dönen “erkek mi, kadın mı haklı?” süreci başlar ve herkesin kendi penceresinden haklı olduğu ortaya çıkar. Cevapsız soruların hakim olduğu bu dönem “kim haklı, kim haksız” dönemi olarak en kritik süreçtir. Herkes kendi haklılığını ortaya koymaya çalışsa da bu dönemin kazananı olmaz. Kaybedeni ise evliliktir.

Tükenen evliliklerin, yeşeren ayrılıkların her geçen gün normalleşme derecesinin artması ise boşanma yolunda adeta teşvik mahiyetinde açık bir çek olarak görülmektedir. Halbuki bilinmesi gereken boşanmanın son çare olduğudur. Her şeye rağmen yürümeyen bir evlilik hayatı, eşlere zarar veriyor ise elbette sonlandırılmalıdır. Hatta zarar boyutuna geçmeden, -sevgi tükense de- saygıyı tüketmeden iki medeni insan gibi yolların ayrılması (özellikle çocuklu aileler açısından) oldukça önemlidir.

Dünya genelinde yapılan araştırmalarda evliliklerin azaldığı, boşanmaların arttığı, çocuk sayılarının azaldığı, evlenme yaşının yükseldiği görülmektedir. Boşanmaların önceki yıllara göre ortalama %50 oranında artması ve evlilikte ilk 7 yılda %50 civarında boşanmanın görülmesi ise konunun önemini ortaya koymaktadır. Boşandıktan sonra yeniden evlenme oranları %75 olsa da yapılan araştırmalar sonucu ikinci evliliklerdeki boşanma oranlarının ilk evliliklerden daha yüksek olduğu yönündedir.

Nesilden nesile değişen toplum yapıları, kuşak farklılıkları her alanda olduğu gibi aile alanında da değişimlere neden olmaktadır. Önceden kol kırılır yen içinde kalır düşüncesinin hakim olduğu, bağların daha güçlü olduğu, tahammül ve sabır gücünün ön planda olduğu toplum düzeni yerine transparan aile yapılarının ortaya çıkması ile ev içi özel durumların ifşasında yarışan, (sosyal çevre tarafından) gözünün yaşına bakmayacaksın, kendini ezdirmeyeceksin düşüncesinin empoze edildiği yeni ailelerde maalesef sorunlar çığ gibi büyümeye devam etmektedir.

Bunun yanında ise birçok eş sorunlarını bilmesine rağmen, çözemediği için ayrılmak zorunda kalmaktadır. Sorunlarını nasıl çözebileceğini bilmeyen ancak sorunlarına rağmen de ayrılmak istemeyen eşlerin de olması bu konuda profesyonel destek hizmeti veren birimlerden destek almalarını gerektirmektedir. Bu kapsamda hayati bir misyon üstlenen aile danışmanlığı gibi uzman birimler, toplum yapısındaki kolonların restore edilmesini sağlamaktadır.

Diğer taraftan ise eşler arası sorunların olması aslında başka fırsatlara da gebedir. Sorunlarını kafa kafaya vererek çözmeye odaklanan eşler, bu süreçte birbirlerini kaybetmemek için daha fazla kenetlenerek adeta mıknatısın zıt kutupları çekmesi gibi daha güçlü birlikteliğe yelken açacaklardır. Herkese ve her şeye rağmen her sorunun fırsat yönünün keşfedilebilmesi ise aile bütünlüğü değirmenine su taşıyacaktır. Ayrılıkların kıtlaşması, evliliklerin bollaşması dileğiyle…
 

YORUMLAR

  • 10 Yorum
  • Serap Aykaç
    3 yıl önce
    Kalemine sağlık.İnsanlar evliliklerini hesap,kitap düşünceleri ile yaparlarsa ve kişilik savaşlarına da girerlerse,o evlilik başlamadan bitmiştir zaten.
  • Davut Karaman
    3 yıl önce
    Çok doğru bir yaklaşım, ilginiz ve katkılarınız için teşekkür ederim.
  • Ekrem han
    3 yıl önce
    Çok güzel bir konu ve güzel anlatım elinize kaleminize sağlık hocam
  • Davut Karaman
    3 yıl önce
    İlginiz ve güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.
  • Mustafa koç
    3 yıl önce
    Çok doğru bir tespit olmuş hocam eline sağlık
  • Davut Karaman
    3 yıl önce
    İlginiz ve güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.
  • Hasan ali
    3 yıl önce
    Hocam bir dua kabul edip amin diyorum en içten bir şekilde. Transparan konusunda, toplum olarak ne geliyorsa çenemizden geliyor malesef.
  • Davut Karaman
    3 yıl önce
    İlginiz ve katkılarınız için teşekkür ederim.
  • mustafa öztürk
    3 yıl önce
    elinize, kaleminize sağlık hocam
  • Davut Karaman
    3 yıl önce
    Teşekkür ederim.