Davut Karaman

Davut Karaman


Hayalet eşin toplumsal bedeli

14 Eylül 2020 - 09:53


         Dr. Öğr. Üyesi Davut Karaman
     Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
           davut.karaman@alanya.edu.tr

İnsanların birbirinden farklı olması en büyük zenginlik kaynaklarımızdan biridir. İnsanların olgunlaşması herkesi olduğu gibi kabul etmek, olduğu gibi sevmekle başlar. Eşler için evliliğe giden ilk adımlardan biri de budur zaten. Sevgi gözü değil gönlü kör eder, yeter ki sen gel de ne olursan ol düşüncesi hakim olur ve bu yolun sonu da nikah masasıdır.

Tanışma döneminde tarafların birbirlerine karşı kendilerini olduklarından daha farklı bir kişi olarak gösterme çabası ile acı gerçekler kör olan gönül tarafından görülmemeye devam edecektir. Hatta durumu fark eden, yıllarını paylaştığı sosyal çevresindekilerin uyarılarına bile “beni çekemiyorlar, kıskanıyorlar” gibi düşünerek hiç kulak asmadan bir de o kişileri pervasızca suçlayacaktır.

Karşıdaki eş adayının beklentisine göre yaşam tarzını farklı yansıtan kişilerdeki “mezara kadar değil, dereyi geçinceye kadar” düşüncesi ise saman alevi gibi yanıp gidecektir. Fakat yürekleri yaktığını da unutmamak gerekir. Kurulan hayallerin, kaybolan hayatların bu küllerinden hiç mi ders alınmaz ki bu yangınlar her geçen gün katlanarak artmaya devam eder?

Boşanma oranların hız kesmeden yükselmeye devam etmesinde bu çok kimlikli kişilerin elbette büyük payı var. Evlilikle ilk adımı atılan, toplumun temel dinamiklerinden biri olan ailenin çok kimlikli değil çok karakterli bireylere ihtiyacı bulunmaktadır. Hemen hemen çevrede “evlendikten sonra çok değişti, eskiden böyle değildi” gibi sıklıkla duyulan bu sözler aslında birçok aile açısından yaşanacak depremin öncü belirtileridir. Bu durumu yaşayan ailelerin geleceğinde ise maalesef ya ayrılık ya da huzursuz bir aile ortamı karşımıza çıkmaktadır.

Öyle bir noktaya geldik ki eş, eşini tanımıyor veya eş, eşine kendini farklı tanıtıyor. Halbuki herkes, herkesi olduğu gibi kabul etse, sevse ve yuva kursa da kimse kimseyi kandırma derdine düşmese! Ancak durum sadece tek taraflı da değil tamamen karşılıklı, herkes herkesi kandırma derdinde. Adeta ne kadar çok kimliğin var o kadar iyisin, nabza göre şerbet verenlerin moda olduğu bu süreçte şerbetin bitmesi ile birlikte, adliye koridorları “şiddetli geçimsizlik nedeniyle…” şeklindeki naralarla yankılanmaktadır.

Göz göre göre bataklığa saplanan, çırpındıkça da batmaya devam eden bu ailelerin geleceğini kurtaracak can simidi yine içinde bulundukları toplumdan gelecektir. Gerek resmi birimler, gerekse gayri resmi gönüllü kişiler aracılığı ile toplumda huzuru tesis etmek, sosyal sorunları azaltmak adına daha yaşanılabilir toplum için güçlü aile yapıları inşa edilmelidir. Bunun için mevcut ailelere ilgili uzmanlar kanalı ile destek olunmalı ve sorunlar çözülmelidir. Ayrıca daha da önemli bir nokta ise henüz evliliğe adım atılmadan tanışma süresinde bu tarz sorunların doğması engellenmelidir.

Evlilik okulları açılarak, aile kuracak kişilerin bu kapsamda sosyolojik ve psikolojik gibi birçok alanda evliliğe daha hazır hale getirilmesi sağlanmalıdır. Önemli olan sütü dökmemek için önlem almaktır, yoksa süt döküldükten sonra toplamaya çalışmanın çokta bir anlamı kalmamaktadır. Kaldı ki dökülen süt toplansa da ne derece amacında kullanılabilir? İnsanlar hangi güdülerle farklı kimliklere bürünme gereksinimi duyarak, evlilik gibi çok önemli ve çok taraflı bir yolculuğa çıkar? Doğabilecek zararların çok boyutlu olmasından bihaber eşler, altından kalkamayacakları bu yükün bedelini nasıl ödeyeceklerdir?

Bir ömür hayalet gibi yaşam süremeyecek olan bu eşler her şeyden önce kendisine, ailesine ve topluma çok ağır fatura yükleyeceklerdir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise buradaki sorunun eşler arasındaki farklılıklardan kaynaklı olmamasıdır. Daha da kötüsü kendini olduğundan farklı yansıtma çabasının ürünü olarak kandırılan zihinler, fethedilen bedenlerdir. Bu ürün ise zehir gibi topluma nüfuz ettikçe adeta kangren haline gelen kronik bir hastalığa dönüşecektir.

Dolayısıyla erken teşhis ve tedavi hayat kurtarır felsefesi ile harekete geçerek gerekli adımlar atılmalıdır. En küçük bir işyeri açarken bir sürü prosedür uygulanıp, kontrol ve denetim yapılırken; evlilikte böyle bir uygulamanın olmaması yaşanan sorunların temelini oluşturmaktadır.

Birçok kişi ise kişilik bozukluğu gibi sorunlarının farkında olmadan bu yola çıkmaktadır. Veya sonradan (herhangi bir) bağımlılık, psikolojik gibi sorunlar ortaya çıkmış ise tedavi süresince gerekirse evliliğe mola verilmeli ve tedavi sonucuna göre yola devam edilmeli ya da edilmemelidir. Çünkü alkollü sürücünün direksiyon başına geçmemesi ne kadar önemli ise, bu vb. sorunları olan kişilerin de tedavi edilmeden evliliğe adım atması, evliliğe devam etmesi engellenmelidir. Aksi halde eşlerden gelecek çığlık sesleri ile fay hatlarının harekete geçmesi depremi kaçınılmaz kılacaktır. Sorunlar yaşamın vazgeçilmezidir, her daim yenisi ortaya çıkmak için nöbettedir. Ancak bu sorunlar; birbirine menfaat kör düğümü ile bağlı eşlerle değil, sadece gönül bağı ile bağlı eşler tarafından çözülebilecektir. Şeffaf eşler ile güçlü aileler kurulması dileğiyle…

YORUMLAR

  • 0 Yorum