Eskiden şehrin her sokağında bu çeşmeler vardı

Sultan Akbulut
ABONE OL

Eskiden insanlar böyle değildi, eskiden sokaklar bu kadar tehlikeli değildi, eskiden komşuluk ilişkileri daha bir samimiydi, eskiden daha mutluyduk. Eskiden… Eskiden diyerek söze başlamak ne kadar acı geliyor şimdilerde kulağa.

Evet, eskiden belki imkânlar bu kadar iyi değildi ama insanlar daha vefalı, daha yardımsever ve daha iyi niyetliydiler. Bugünse her şey çıkar ilişkisine dönmüş. Dostluklar sahte, yardımseverlik hep bir karşılık beklemekte. Ama onca kötü niyete karşın hala bazılarımızın içinde bir parça da olsa merhamet ve vicdan kırıntıları mevcut çok şükür. İşte o iyi insanlar hep var olsunlar inşallah.

 

Eskiden diye başladığım bu yazıyı yazmamdaki asıl amaç eski bir çeşmenin önünden geçerken gördüklerimdi. Çünkü o eski çeşme beni geçmişe götürdü biran. Bu çeşmelerden suların aktığına tanık olamasam da büyüklerimden dinlediklerim geldi aklıma. Şimdiki gibi her evde su yokmuş. Evlerin su ihtiyaçları bu çeşmelerden karşılanırmış. Bu çeşmelerin başında ne hikâyeler yaşandı o günlerde yaşayanlar bilir. Kaç genç kız çeşmelerden su doldururken sevdaya düştü. Kaç çocuk tozdan topraktan görünmeyen yüzünü yıkadı kim bilir.

Öyle ya hangimiz karşılaşmamışızdır ki uzun yolculuklarda bir yol kenarında hararetimizi alan, değince elimizi, içince yüreğimizi ferahlatan böyle bir çeşmeye. Sahibine yerlisine, garibine yolcusuna, insanına hayvanına bir amme hizmetiydi onlar. Eğilip içtikten sonra avuç içi su ile yüz mesh edilirken, ardından bakarak, akıp giden suyun bir anlık tefekkür adına işte ömür dediğinde bir su misali akıp gidiyor yolunu buluyor denilir.

 

Geçmişte şehrin birçok sokağında bulunan günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen ve koruma altına alınan az sayıdaki çeşmelerin durumu içler acısıydı. Bin bir emekle inşa edilen çeşmelerin taşlarına sprey boyalarla yazılar yazılmış, taşları tahrip edilmiş. Kaderlerine terk edilmişler bir bakıma. Kalenin surlarında da durum ne yazık ki aynı. Hal böyle olunca biz neden tarihimize sahip çıkamıyoruz sorusu geliyor akıllara. Geçmişten günümüze kalan eserlere neden bu kadar hoyratça yaklaşıyoruz anlamıyorum.

Geçen gün yolum Halk Eğitim Merkezinin bulunduğu güzergâhtan geçti. O yol üzerinde 2 tane tarihi çeşme var. Bu çeşmelerin başında ise belediye ekipleri kazı çalışması yapıyordu. Önce yine bir yerlerde patlak var diye düşünerek devam ettim yoluma. Ama bir gün sonra o tarihi çeşmelere su tesisatı döşendiğini gördüm. Sanırım bir türlü evlerimizdeki musluklardan akıtılamayan tatlı sular bu çeşmelerden akacak diye düşündüm.

 

Geçtiğimiz günde Karaman Gazeteciler Cemiyeti olarak şehrimizin yeni Belediye Başkanı Savaş Kalaycı’ya hayırlı olsun ziyaretinde bulunduk. Aslında bu ziyaret benim için bir tesadüften ibaretti. O gün Anadolu Ajansı Karaman muhabiri abim Mehmet Çetin’e ablasının vefatı nedeniyle başsağlığı ziyaretinde bulunmuştum. Oda Cemiyet olarak Başkanı ziyarete gideceklerini söyleyince bende katılmak istedim. Ziyarette gazeteci büyüklerim Başkan Kalaycı’ya görevinde başarılar dilerken bazı tavsiyelerde de bulundular. Ziyaretin sonunda ise bende çeşmeleri sordum kendisine. Başkan Kalaycı da böyle bir planımız var. İnşallah çeşmelerimizi günümüze yeniden kazandıracağız dedi. Ben kendi adıma bu karardan mutlu oldum. Neden mi? Bu çeşmelerden akan su belki geçmişimizi hatırlatır da kaybolan insanlığımızı anımsarız diye.

Ama dün gördüğüm manzara beni sükûtu hayale uğrattı. Neden diye soracak olursanız o güzelim tarihi doku yenilenmek adına alçılara, çimentolara boyanmış. Tarihi eserden çok yeni yapılmış bir çeşme görüntüsüne getirilmiş. Bu görüntüye üzülmedim desem yalan olur. Keşke yenileme çalışması yapılırken tarihi dokunun orijinaline sadık kalınsaydı.  Belediye Başkanı Savaş Kalaycı’nın bu durumdan haberi olup olmadığını bilmiyorum. Ama inşallah olurda bu yanlışlık biran önce düzeltilir. Yoksa tarihi çeşmelerimiz diye bir kültür mirasımız kalmayacak.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın da dediği gibi;

Vaktiyle gölgesinde dinlendiğimiz çınar,

Eski mahalle, vakıf çeşme, bakımsız cami,

Sakın zannetmeyin sizi garipsediğimi,

Bir güvercin hüznünde susan geçmiş zamanlar!

Affedin beni daldığım oluyorsa eğer,

Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler.