Kişisel gelişimden toplumsal dönüşüme giden yol

Davut Karaman
ABONE OL

Eskiden büyük olduğu düşünülen ancak günümüzde her geçen gün küçülmeye devam eden dünyaya baktığımızda; ülkeler arası bir karşılaştırma yaptığımız zaman gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler şeklinde sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırmalar ekonomik, sosyal, teknolojik ve jeopolitik gibi birçok boyutlara göre yapılmaktadır. Burada bahsedilmesi gereken başka bir boyut ise eğitim boyutudur. Çünkü gelişmiş ülkeler için bahsedilen diğer boyutlarla birlikte aynı zamanda eğitim bakımından da dünyada belirli standartlara ulaştığını görebiliriz.

Bir toplumda gelişim önce bireyden başlar. Kişisel yeteneklerine göre, ilgi alanlarına göre donanımlı bireylerin yetiştirilmesi en önemli görevdir. Çünkü her insan ayrı bir dünyadır ve keşfedilmesi gerekir. Bu keşif yolculuğunda ise en önemli görev eğitime ve eğitimin aktörlerine düşmektedir.

O halde bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin en temel belirleyicisi eğitimdir, eğitim sistemidir, eğitimli toplum yapısıdır. Bir ülkenin eğitim seviyesi ne kadar yüksek ise gelişmişlik düzeyi de o kadar yüksek olmaktadır. Ülkemiz ise gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer almaktadır. Bunun ifade ettiği anlam ise eğitim bakımından istenen konuma henüz ulaşamadığımızdır.

Bir toplumdaki okuryazarlık oranı ne kadar düşük, televizyon izleme oranı da ne kadar yüksek ise eğitim seviyesi bakımından ve gelişmişlik düzeyi bakımından üst sıralarda yer almamız mümkün değildir. Ne zaman o seviyelere ulaşabiliriz diye sorulan bir sorunun cevabı ise dünyanın diğer ucuna tatile gittiğimiz zaman bile okuyabilir isek, misafirliklerde tencere, tava, pasta, çörek, yerine kitap hediye edebiliyor isek, iş için, diploma için değil de yeme-içme, gezme-eğlenme gibi okumaya, araştırmaya ihtiyaç duyduğumuz zaman o seviyelere ulaşma yolundaki ilk adımları atmış oluruz. Bu adımlar kaliteli bir geleceğe atılmış önemli mihenk taşları hükmündedir. Unutmayalım ki maraton gibi en uzun koşular da ilk adımla başlar.

Sadece ülkemizin değil tüm dünyanın da önemli düşünürlerinden birisi olan Mevlana’nın annesinin oğluna verdiği şu öğüt belki de her evladın, her anne babanın yaşam felsefesi haline getirmesi gereken tılsımlı bir toplum şifresidir: “Babandan daha çok oku, evladım. Çünkü, evladı babasını geçmeyen hiçbir millet yükselemez.”

Eğer toplum olarak yükselmek istiyorsak kuş misali daha çok kanat çırpmalıyız. Kuşları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, uçabilmeleridir. Ancak çırpılmayan kanatlara sahip olmakla övünmek, yerdeki diğer canlılardan bir fark ortaya koymaz, koyamaz. O zaman da kuş olmanın hiçbir anlamı kalmaz. İnsanı da diğer canlılardan farklı kılan düşünme, öğrenme becerisidir. Her gün yeni bir şey öğrenmeyen insan, kanatlarını çırpmayan kuş misali olması gereken yerde olmayıp, yaşam misyonunu ifa edemeyen bir canlı gibidir.

Okuyan kişiler kendisini daha iyi keşfederek, yaşama daha bağlı hale gelir. Çünkü okuma, insanlara yaşam veren bir enerji kaynağı, yol gösteren bir kılavuzdur. Yaşam kaynaklarımızdan biri de zorunlu ihtiyaç olan yemektir. Peki en güzel yemek nasıl ortaya çıkar? Kaliteli malzemelerin mutfakta usta ellerden geçmesiyle, değil mi? O halde kaliteli bir yaşam istiyor isek eğer; insanın mutfağı görevini üstlenen beynimize kaliteli malzemeler göndermeye, usta aşçılık görevini üstlenen aklımızla da bu malzemeleri en iyi şekilde kullanmaya çalışmalıyız.

Ülkemizde okuma oranlarının düşük olması nedeniyle her bireye düşen en temel görev okuma oranlarını artırıcı faaliyetlere destek olmaktır. Bu yönde kampanyalar düzenlenip, bireylerin daha bilinçli hale gelmesi sağlanmalıdır. İnsan birçok şeyinden vazgeçebilir ancak özgürlüğünden asla. İnsanı özgür yapan en temel unsurlardan biri de okumaktır, çünkü insan okudukça özgürdür. Okumayan bir kişinin özgürlüğü ise kafesin içindeki kuşun özgürlüğü kadardır. Kafeste ki kuşlar gibi mi, yoksa gökyüzünde uçan kuşlar gibi mi özgür olmak istiyorsunuz? Tercih tamamen sizin, ancak şunu da unutmayalım ki nasıl ki bir işte usta olmanın yolu çıraklıktan geçiyor ise; dünyaya söz söyleyen bir ülke, bir millet olmanın yolu da öncelikle yazılan sözlerinden okunmasından geçmektedir. O halde demeliyiz ki kendimizi, çevremizi keşfetmek için ŞİMDİ OKUMA ZAMANI…