Gökkuşağı

Davut Karaman
ABONE OL

 
          Dr. Öğr. Üyesi Davut Karaman

     Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
           davut.karaman@alanya.edu.tr

Her renk ayrı güzeldir, her biri farklı bir anlam taşır. Bu renklerin bir araya gelerek oluşturdukları gökkuşağı ile adeta bambaşka bir dünyanın kapıları açılır. Tıpkı evlilik yolunda atılan adımlarla, ilmek ilmek işlenen sevgi düğümlerinin aile çatısını renk renk sarması gibi. Farklı kişiliklere sahip bireylerin oluşturduğu gökkuşağının altındaki mutluluk nidaları yarınlara en güzel mirastır. Ancak son yıllarda ailelerde yaşanan erozyonla birlikte çatlak seslerin, sessiz çığlıkların her geçen gün artarak yükselmesi ise yarınlar için tereddütleri de beraberinde getirmektedir. Her eş ister gökkuşağı gibi ele ele, gönül gönüle birlikte yaşam sürmek ama nasıl?

Her şeyden önce her eş, eşinin farklı bir birey olduğunu kabul etmelidir. İnsanların kendine özgü özellikleri, ortak yaşam alanlarında oldukça sık rastlanılan sorunların başında gelmektedir. Herkesi aynı şekilde standardize etmek oldukça zor ve yararsız bir yöntemdir. Bunun yerine süreçteki farklılıkların bir kenara koyulması ve sonuç odaklı bir yaklaşımın izlenmesi birçok sorunu, sorun olmaktan çıkaracaktır. Şöyle ki ev hayatından örnekle; eşler gün içerisindeki görevlerini kişiye özgü yöntemleriyle yerine getirmesi beklenip, aynı zaman diliminde beraber vakit geçirmeye çalışmaları çok daha yararlı olacaktır. Eşlerin birbirine bu kapsamdaki müdahalesi belirli bir süre sonra hem öneri sunulan eş tarafından benimsenmeyecek, hem de sorunlar yumağına bir düğüm daha atılmış olacaktır. Burada önemli olan eşlerin ortak gaye olarak; ortak zamanda (dışarıya çıkma, yemek saati, eğlence zamanı vb.) bir arada, nitelikli zaman geçirebilmesi için her eş, iş ve sosyal yaşam süreçlerini kendine özgü yöntemlerle devam ettirmesidir. Farklı yaşam tarzlarının panzehiri, nitelikli ortak zamanlardır.

Günlük hayatta çok iyi arkadaş olan kişilerin (üniversite arkadaşlıklarında da olduğu gibi) aynı evde yaşamaya başlaması ile ortaya çıkan sorunların temelinde farklılıkların basma kalıba dönüştürülme güdüsü mevcuttur. Evlilikte de durum bu şekildedir. Bu nedenle mutlu bir evlilik için eşler arasındaki farklılıklar saygıyla karşılanmalıdır. Ancak aynı çatı altında bireysel yaşam alanları ile ortak yaşam alanları birbirinden ayrı olarak ele alınmalıdır. Nasıl ki toplumsal kurallar toplumu ayakta tutuyor ise aile kuralları da aileyi ayakta tutmaktadır. Aileyi ilgilendiren hemen hemen her konuda ortak kararlar alınarak uygulanmalıdır. Yoksa farklılıkların bir arada yaşaması daha zor hale gelmeye başlayacak ve eşlerin mayası olan sevgiyi tüketecektir.  

Eşler arası farklılık olması oldukça doğaldır, çünkü eşlerin aileleri arasında da genellikle farklılıklar mevcuttur. Dolayısıyla eşlerin aileleri arasındaki farklılıkların da yönetilmesi gerekmektedir. Bu görev ise eşler tarafından alınan kararlar çerçevesinde, yine eşlere düşmektedir. Her eş kendi ailesiyle olan süreci yönetmelidir, diğer eş ise (çok zaruri olmadıkça) bu sürece müdahil olmamalıdır. Aksi halde ailelerin, eşleri yönetir duruma gelmesi durumunda senin ailen, benim ailem polemikleri ile gün yüzüne çıkan kemirgenler, hayatta kalmak için mutluluk, huzur tüketmeye devam edecektir.

Her iki eş ve aileleri ile olan sürecin oldukça şeffaf ve gerek maddi gerekse manevi açıdan dengeli bir ilişki kapsamında yürütülmelidir. Hem eşler ve aileleri arasındaki ilişki, hem de eşlerin ailelerinin karşılıklı ilişkilerin de aklınıza gelebilecek her adımda mümkün olduğunca tahtarevalli gibi değil de daha çok terazi gibi olunmalıdır. Uzun bir yolculuk olan evlilik hayatının huzurla devam etmesini sağlayan özelliklerden biri de burada gizlidir. Eşler terazi gibi dengeye gelme çabası yerine, (adeta hayat arkadaşını yok sayarak) tahtarevalli gibi kendi tarafına en küçük bir fırsatta bile avantaj sağlama rekabeti içine girmiş olmaları, çekirdek ailelerin temel sorunlarından biri haline gelmiştir. Halbuki her eş, her şeyden önce çekirdek ailesinin bekasını ön planda tutması gerekmektedir. Çünkü çekirdek aile var ise diğerleri de vardır.

Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta ise eşler arası (genellikle olumsuz) yaşananların eşler tarafından kendi ailelerine aktarılmasıdır. Halbuki bu durum hayat arkadaşının kuyusunu kazma faaliyetidir. Evlenme aşamasına gelen, evlenen her birey (istisnalar elbette mümkün) sorunlarını kendi çözebilme ehliyetine sahiptir. Samimi bir paylaşım düşüncesiyle bile olsa eşler arası ilişkilerin, eşlerin ebeveynleri bile olsa (çok zaruri, hayati olmadıkça) dışa sızdırılmamalıdır. Çünkü bu sızıntılar gün gelir akarsuya dönüşür, akarsu ise sel olur ve el olan eşleri alıp götürür. Eşinizin el olmasını, sele kapılıp gitmesini istemiyorsanız sızıntı çatlağının temelini asla atmamalısınız.

Çekirdek aileniz dışında her kim olursa olsun eşinizle ilgili olumsuz konuşmalara, fikir beyan etmelere kesinlikle izin vermemelisiniz. Mesela “aman kızım senin eşinde pek meymenetsiz, ah be oğlum senin eşinde çok suratsız” gibi ebeveynlerin sözlerine aman onlar kırılmasın diye ses çıkarmayan eşler; gün gelir, eşinin sesine muhtaç kalır. Günümüzde yeni nesil aile düzenleri ile eski nesil ebeveyn düşüncelerinin kuşak çatışmaları altında bir değişim süreci yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu çatışma ortamlarının eşler tarafından daha doğru algılanıp, daha doğru yönetilerek atlatılması aile bekası açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü eski nesil ebeveynlere göre yukarıdaki bahsi geçen ifadeler çok masumane, onlar için sıradan, alışılmış ifadeler olarak görülse de günümüzde kabul edilebilir olmadığı aşikardır. Bu nedenle hem ebeveynleri üzmeden, hem de eşinizi el yapmadan sürecin yönetilmesi oldukça önemlidir.

Yeni nesil ailelerin en çok gözden kaçırdığı başka durumlardan biri de “siz; ailenizden yeni, farklı bir ailesiniz” düşüncesinden bihaber olmalarıdır. Evliliğin ilk yıllarında da olsa, sonraki yıllarında da olsa eşler farkında olarak ya da olmayarak hala eşini, kendi çekirdek aile yapısını geçmiş alışkanlıkları olan aile yapısı ile karşılaştırmaya devam eden eşler özgün, özgür bir yuva inşa edemeyecektir. Bu durum ise çekirdek ailenin hayallerini kuş misali kafese hapsederek bir hayat sürmeye çalışmasından başka nedir? Ayağa vurulan prangalar, damağa takılan gemlerle mutluluk, huzur aramak beyhude bir çabanın ürünüdür. Çünkü size ait olmayan bir yaşam içinde nefes almaya çalışmak, eşinizle aranıza mayın döşemek gibidir.

Tüm bunların ışığında ideal olan yaklaşım farklılıkları yeniden inşa ederek; her zaman, her şeye rağmen “o benim hayat arkadaşım, can yoldaşım” diyebilmektir. Eşler arası sadece fiziksel mesafeleri değil duygusal mesafeleri de azaltan bakış açısı ise; eşleri gökkuşağı gibi sararak, farklı renklerden yeni bir dünya oluşturacaktır. İdeal ailenin sırrı, tam da burada gizlidir. Herkes için kurulan yeni dünya eşlere bile yuva olamaz iken, eşler için kurulan yeni dünya herkesin mutluluk ve huzur kaynağı olmaktadır. Sessiz çığlıkların demode olduğu mutlu, huzurlu yarınlara…