Gönülden gönüle özün özü

Avukat Hüseyin Mutlu, Yunus Emre ve Türkçe yılı için çıkartılan gazeteye özel açıklama yaptı. Avukat Mutlu'nun açıklaması şöyle;

Gönülden gönüle özün özü
Editör: Karamanca
17 Ağustos 2021 - 12:22




Yunus Emre aziz Türk Milleti’nin gören gözü, duyan kulağı, konuşan dili olmuş gönül eridir. Aradan geçen yüzyıllara rağmen alçakgönüllü, sevecen, bilge kişiliği aziz halkımızın duygu ve duyarlığı ile adeta bütünleşmiştir.

“Bir avuç toprak, birazda su’yum ben,
Neyimle övüneyim, işte buyum ben.”

Anadolu'nun mana olarak fethinin ilk mimarlarındandır.  Zira matbaanın icadından asırlar önce Yunus Emre'nin şiirleri dilden dile, kulaktan kulağa, en önemlisi gönülden gönüle, geleceğe önemli bir emanet olarak taşınmıştır.
Üstat Behçet Kemal ÇAĞLAR ne de güzel anlatmış şiirinde;

Konuşulan dil var ya şimdi bütün ulusça,
Bir bakıma Mehmetçe, bir bakıma Yunusça.

Bir başka kutsal hava çalarken Konya'da ney
Karaman'da kavalı özlüyordu Mehmet Bey.

Bağrıyanık Türkçeye onunla düştü cemre
Türk'ün eşsiz şairi ermişti Yunus Emre.

Sarayda medresede Türkçe tutarken yosun
Bir duru pınar oldu sayesinde Yunus'un.

Selam, sekiz yüz yıldır dili canlı Yunus'a
Selam, saygı, hayranlık Karamanlı Yunus'a.


Yunus Emre’nin şiirleri hakkı gözeten, gönülleri sevgi çiçekleriyle donatan, İslamiyet’in yüceliğini günlük hayatta güzelim özdeyişlerle ileten, maddi ve manevi âlemin bütün değerlerini bir yudum su gibi anlatan azın azı özün özüdür. Hak sevgisini halka aşılamıştır.

“Ben Ay’ımı yerde gördüm, ne isterim gökyüzünde?
Benim yüzüm yerde gerek, bana rahmet yerden yağar.”

Milletimiz bu doyumsuz şiirlere sahip olmasını bilmiştir. Yunus Emre gibi büyük bir gönül insanının bizim içimizden çıkmış olması aziz Türk Milleti adına büyük bir şans ve onurdur. Fakat asıl önemli olan sadece bununla gurur duymak değil, ondan en ileri düzeyde yararlanmamız gerektiğidir.

Cinayetler, aile içi şiddet, toplumsal bozulmalar ve buna benzer daha pek çok çöküntünün sebebi millî ve manevî değerlerimizi yeterince anlamamış ve yaşamıyor olmamızdır. Bu kötü gidişin önüne geçmek için Yunus’un yaşayışı, aşk anlayışı, insana verdiği değer ve insan olmanın gerekleri konusundaki düşüncelerini öğretmemiz gerekmektedir.

“Ben ham idim, aşk pişirdi.”
Nitekim aşk en önemli mânevi eğitim aracıdır.

KONU HAK VE HAKİKAT OLUNCA BARİZ YANILTMAYA SESSİZ KALMAK OLMAZ.

Karaman dışında Anadolu’nun birçok yerinde Yunus Emre’ye atfedilen başka mezarlar bulunmaktadır. Yunus’un hakiki mezarının şurada yahut burada olmasından ziyade Yunus’un gerçek yeri elbette sevenlerinin gönülleridir.
Anadolu’da ki ünü onu paylaşılmaz bir hale getirmiş olup, kendi memleketlerinde yetişmiş ve gömülmüş gayreti adeta bir yarış halinde halen devam etmektedir.

Ancak burada oldubittiye getirilen Eskişehir Sarıköy hikâyesinin duymadığınız yönlerini ifade etmeye çalışacağım.

Sarıköy’de olduğuna dair en büyük kaynak Uzun Firdevsi tarafından kaleme alınan Vilayatname-İ Hazret-i Hünkâr Hacı Bektaşi Veli adlı eserdir. Tamamen duyumlara ve söylentilere göre hazırlanan eser en büyük kaynak kabul edilmekte, söz konusu yazar ise devrinde uydurmacılığı yüzünden Anadolu’da yaşama imkânı bulamayarak İran’a kaçmıştır. İlgili yazar tarafından Bâtıni geleneği sürdürülerek her tanınıp bilinen, gönüllerde yer edinmiş sevilmiş sayılmış kişiyi yer ve zaman gözetmeden kendi mensubu ve kendilerinden saymak suretiyle halkta bu yönde algı oluşturulmak amaçlandığı açıktır.

Moğolların etkisiyle Horasan, Semerkant gibi yerlerde bulunan ilim ve irfan sahibi kanaat önderleri, zanaatkârlar Anadolu’ya göç etmiştir. Özellikle Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya’ya yine dönemin ilim ve irfan merkezi Karaman’a yerleştikleri sabittir.

Yunus Emre’nin mensup olduğu aile reisi İsmail Hacı, Mevlana’nın babası Sultan-ül ulema gibi cemaatiyle Horasan’dan göç edip Larende’ye yerleştiği tapu kayıtlarıyla sabittir.

Yavuz Sultan Selim adına Hicri 924 yılı miladi 1518 yılında Karaman eyaleti vakıflarını tespit eden defterin 335 sayfası açıktır. 336 sayfasında su kuyularına kadar ayrıntı verildiği açıktır. Devlet arşivlerinde bu belgeler bulunmaktadır.
Yine devlet arşivlerinde bulunan miladi 1518 tarihli ilyazıcı defteri çok açık ve nettir. Özetle;

“ Amma Yerce nam yeri bu cemaatten Yunus Emre Karamanoğlu İbrahim Bey’den satun almış imiş elinde mülknamesi vardır. Yunus fevt oldukta evladına intikal etmiştir.”

Tapu senedi dahi gerçekliği gece ve gündüz kadar net ortaya koymaktadır.
Yine Evliya Çelebi’nin miladı 1648 yılında Karaman’a gelerek han, hamam, cami gibi abideleri ziyaret etmiş kitabelerini kayıt etmiştir. Açıkça 9. Cilt 315 sayfasında Kirişçi Baba Camiinde Yunus Emre Hazretleri merkadi Türkice tasavvufane eb’yat ü eş’arı ilahiyyatı meşhur-i afaktır.” demektedir.

Evliya Çelebi açıkça ayrıntı vermekte olup bu hususlar gözetildiğinde Yunus Emre Karaman’da naaşının olduğu açıktır.

Ord. Prof. Sadi Irmak ve özellikle Prof. Dr. İbrahim Hakkı Konyalı eserleri gerçekleri ortaya koymaktadır. İbrahim Hakkı Konya’lının Karaman tarihi hakkında ki kitabı her Karamanlı okumalıdır.

Bu hususlar ve buraya kadar anlatılanlar basit bir araştırmayla dahi kolayca ortaya çıkacak gerçeklerdir. Ancak bundan sonra kısaca üzerinde duracağım hususlar ise çok önemli ve herkesçe bilinmesi gereken akıllarda onlarca soruyu uyandıracak hususlardır.

BELGELER ÇALINDI ADETA TARİH CİNAYETİ İŞLENDİ

Bilgi ve belgelerin yerel veya ulusal duygular veya turizm gibi kaygılarla özellikle 20. yüzyılda çok farklı şekillerde yorumlandığı açıktır.

Konya Vakıflar Müdürlüğünde bulunan defterler tescil edilmeden, sayfaları çalınmıştır. Yani Vakıflar Genel Müdürlüğünce suretleri alınmadığından son derece kıymetli eşsiz belgeler olma niteliği bulunmaktadır.

ANCAK HER NASILSA 4 NOLU VAKIFLAR DEFTERİ VE 2 NOLU VAKIFLAR DEFTERİ’NİN LARENDE’DE Kİ YUNUS EMRE ZAVİYESİNE VE MESCİDİNE İLİŞKİN SAYFALARI KOPARILARAK ÇALINMIŞTIR. Defterler var ancak ilgili sayfalar bulunmamaktadır. Bu hususta dönemin Vakıflar Umum Müdürlüğü iki müfettişini bu çalmadan ötürü görevlendirdiği kayıtlıdır.

AÇIKÇA TARİH VE İLİM CİNAYETİ İŞLENMİŞTİR. Bu belgelerin kopyalanmadan yani tescil edilmeden tek suretlerinin çalınması hangi amaca hizmet ettiği ortadadır. Dönemin imkânları dâhilinde ne bu belgelere ne de bunu yapanlara ulaşılamamıştır.

HAMLETE ÖZENENLER

İki isim vereceğim bu kişiler arkadaşlarıyla Yunus Emre Derneği kuruyorlar. Birisi vakıflar hususunda uzman diğeri de zamanının bilinen önemli bestekârlarından…
Kim mi bunlar?
Yunus Emre’nin mezarının Sarıköy’de olduğunun algısını oluşturmada başı çeken iki zat…
Dernek başkanı Halim Baki Kunter görevi Vakıflar Müdürlüğü Teftiş Heyeti reisliği ve merkez büro şefliği…

Derneğin genel sekreteri Ahmet Adnan Saygun görevi bestekâr. En önemli eseri ise Yunus Emre Oratoryosudur. 1943 yılında tamamladığı ve ilk kez 1946 yılında Ankara'da sahnelenmiş olan Yunus Emre Oratoryosu, bir Türk besteci tarafından bestelenmiş ilk oratoryo olma özelliğine sahip…

Yine aynı derneğin üyelerinden oluşan toplamda 5 kişilik heyet tarafından demir yolu kenarında kalması nedeniyle yeni mezar yerine taşınmak için Yunus Emre’ye ait olduğu iddia edilen mezar açılır.

Tutanaklarda 15 kafatası bulunmasına rağmen tam zabıt tutulmayarak, en büyük yani iri gözükeni Yunus Emre’dir diyerek önceden planlandığı açık olan senaryo oynanmıştır. Senaryoyu yazanlar ve oynayanlar aynı kişilerdir. En iri kafatasının Yunus Emre’ye ait olduğu tespiti ne ilimle ne gerçekle ne de ciddiyetle alakası yoktur. Ancak yapılan işte budur…

Aynı dernek üyeleri tarafından oluşturulan heyet en iri kafatasının Yunus Emre kabul edilerek ilim ve bilim adeta orta çağ karanlığından beter hale getirilerek karşılıklı fotoğraf çekilme gafleti içinde olmaktan da geri durmamışlardır.

KARAMAN TOPRAĞI ONUN MÜBAREK NAAŞININ RAHMET BEŞİĞİDİR.
Yunus Emre Derneği kurup oluşturan 5 kişi de bu dernekten oluşturulup adeta bir oldubittiye getirilmiştir. Sarı köyde bulunan Yunus Emir ismindeki bir muhteremin Yunus Emre olma hikâyesidir.

Gönüller de yer edinmiş kendisini anlatmaya kelimelerin yetmediği Yunus Emre’nin mezarının fotoğraftaki gibi olması mümkün değildir. Anadolu insanı en ücra köşelerde dahi halk sevgisine mazhar olmuş kişilere yaptıkları mezarlar ve türbeler açık olup, Yunus Emre’nin mezarını resimdeki gibi üstü açık koymayacağı da açıktır.

İSİM DEĞİŞİTİRMEKLE HAKİKAT DEĞİŞMEZ

Eskişehir’deki Sarıköy’ün adının 10.04.1951 tarihinde Yunus Emre olarak değiştirilmiştir. Tarihî mezardan veya türbeden bambaşka bir külliyenin doğuşuna, sahiplenme ve turizm açısından başarılı görülen bu uygulama yapılmıştır. İzlenemez ve kontrol edilemez bir değişim yaşanmıştır.
Bir öz eleştiri yapacak olursak, son yetmiş yıldır özellikle son yıllarda ve günümüzde dahi Eskişehir’de bulunan Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir Belediyeleri ve Valiliği; Karaman’ımızdaki Üniversite, Belediyeler ve Valiliğe göre çok daha faaliyet, yarışma, sahiplenme olgusu ve kamuoyu oluşturma gayreti göstermiştir. Bu nedenle gerçeklerin üzeri adeta tozla kapatılmıştır. Elbet bir gün tozlar kalkar gerçekler ortaya çıkar.

Mezarın açılma tarihi 6 Mayıs oluşu da bir başka manidar nokta olup, her yıl mezarın açılışı baz alınarak Eskişehir’de anma etkinlikleri yapılmaktadır.

ZAMAN YOLCUSU TAŞLAR VE KİTABELERİ KATLEDİLMİŞTİR.
Yunus Emre Türbesinde birçok mezar taşı özellikle kitabe yazılanlar ne hikmetse bulunmamaktadır. Eski kaynaklarda açıkça camiin doğusu ve kıblesinin kabristan olduğu belirtilmektedir. KIBLE TARAFINDA TEK BİR MEZAR TAŞI DAHİ KALMAMIŞTIR.

Bunlardan bir tanesi Karamanoğulları devrine ait yazısı bakımından eşsiz bir şaheser olan tarih dolu mermer mezar taşı yerinden alınarak taraklanıp bir kısmı da yontularak son cemaat yerinden mezarlığa açılan pencerenin üstüne kiriş gibi konulmuştur.

YUNUS EMRE İLE KARAMAN VE SARI KÖY DEMİRYOLLARININ KESİŞMESİ

Demiryolları ile ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim…
Yazdıklarımı okuduktan sonra bir daha düşünün tesadüfler zincirimi dersiniz yoksa bir bütün olarak bakıp…

Yukarıda belirttiğim üzere tek nüshası olan evraklar yerlerinden yırtılarak çalınmış, kitabe dolu tarihi aydınlatacak taşların yerinde olmaması da aslında tarih cinayetlerini ortaya koymaktadır.

Yunus Emre Camii ana kubbesi yuvarlak ve taş kaplama olup, dönemin belediye başkanı kubbesi olan camiye mevcut kubbenin üstüne dört köşe halinde ucu sivri şekilde piramitti anımsatan taş kaplama kubbe yaptırmıştır.
Caminin zaten yuvarlak kubbesi var iken neden onun üstüne dört köşe bir kubbe daha yaptırıldığı soru işaretidir.

Zira bunu yapan ve yapma şeklide kocaman ayrı bir soru işaretidir.
Tren yolu yapımı Karaman’a kadar gelmiştir. Demiryolunu yapan şirkette çalışan Alman bir mühendis şirketiyle ihtilafa düşer. Alman mühendisin görünüşte işsiz kalmasına gönlü razı olmayan dönemin belediye başkanı da Yunus Emre Camiine taş kaplama kubbe yapma işini verip yaptırmıştır.

Söz konusu şirketin demiryolu için taş ihtiyaçları bakımından Karaman’da ki hangi tarihi yapıları kullandığı da adeta gasp ettiği de ayrı bir yazı konusu…
120 YIL ÖNCE TREN YOLU ŞİRKETİ İLE TERS DÜŞECEK BİR ALMAN MÜHENDİS, İŞSİZ KALMAMASI İÇİN KUBBESİ OLAN BİR CAMİYE TEKRAR KUBBE YAPTIRMAK, TAŞ KAPLAMA KUBBE YAPILAN YERİN YUNUS EMRE CAMİİ OLMASI…
Bu ara da Sarıköyde de mezar neden taşınmıştı?

KARAMAN’DAN ÇALINAN TARİHİMİZİ GERİ ALACAĞIZ

Karadağ’da göstere göstere 120 yıl önce çalınan tarihi eserlerimizden ve bir şekilde şehrimizden alınan ne var ise hukuk zemininde geri alma iradesindeyiz. Newcastle, Londra, Berlin, Napoli ve Floransa’daki şatolarınızdan gün geldiğinde bu memlekete ait olanları da geri alacağız.

Yunus Emre’nin engin hoşgörüsü, Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe şuuruyla ve Piri Reis’in kaldığı yerden daha uzaklara Ay Yıldızlı bayrağımızı taşıma gayreti ve arzusundayız.

Zamanı geldiğinde hakikat üzerindeki tozları Karaman olarak tek vücut olarak kaldırmak dileğiyle…

YORUMLAR

  • 0 Yorum