Kuşeyri Hazretleri, Abdülkerim Kuşeyri Hazretleri kimdir

Vezir Kündüri’nin yalanlarıyla dolduruşa gelen Tuğrul Bey tarafından hapse atılan Kuşeyri, Alparslan’ın Kündüri’yi idam etmesinin ardından rahat bir nefes almıştır. Genellikle mutasavvıf kimliğiyle bilinen ancak, aynı zamanda kelam, hadis ve tefsir konularında da alim olan Kuşeyri, kaynaklarda Abdulkerim Bin Hevâzin adıyla geçiyor.

Kuşeyri Hazretleri, Abdülkerim Kuşeyri Hazretleri kimdir
Editör: Karamanca
07 Şubat 2022 - 13:11 - Güncelleme: 31 Ekim 2022 - 23:07




Hicri 376 yılının Rebiulevvel ayında yani miladi 986 yılında dünyaya geldi. Doğduğu bölge bugünkü İran’ın Türkemnistan sınır bölgesindeki Üstüva yöresiydi. İran’ın Arap istilası sırasında ailesiyle birlikte Horasan’a gelerek yerleşmiştir. Küçük yaşta babasını kaybeden Kuşeyri’nin annesi Beni Süleym kabilesine mensuptur. Bababasının erken vefatının ardından akrabası olan Ebu’l Kasım El-Yemani tarafından büyütülmüş olup, kendisinden Arapça ve edebiyat dersleri almıştır.

Küçük yaşlarda at biniciliğine ve silah kullanmaya heveslendiğinden zamanla iyi bir at binici ve silah kullanan birisi olmuştur. Vergi konuları üzerine maliyeye merak salan Kuşeyri bu ilmi öğrenip maliye memuru olmak için Nişabur’a gitti. Nişabur’da Ebu Ali Ed-Dekkak ile tanışarak müridi olmak istemişse de, daha önce ilim tahsil etmesi gerektiği söylendiğinden Ebu Bekir Muhammed Et-Tusi’den Şafi mezhebi fıkhını öğrendi.

Bu sırada İbni Furek’in vefatına kadar kendisinden vefatının ardından ise Ebu İshak El-İsfereyani’den kelam dersleri aldı. Bu dönem Bakıllani’nin eserlerini de inceleyen Kuleyri, Eşari kelamını benimsemiştir. Mürşidi Dekkak’ın sohbetlerine de devam eden Kuşeyri Dekkak hazretlerinin kızı Fatıma ile evlenerek dünya evine girdi. Dekkak hazretlerinin vefatının ardından Muhammed Bin Es-Sülemi’ye intisap eden Kuşeyri, tasavvufa ve ilme dair bilgilerini artırdıkça sohbetlerine çok sayıda katılım olmaya başladı.

Bu sohbetler vesilesi ile halkın öylece sevgi ve saygısını kazandı ki, Ali Bin Hasan El-Baharzi kendisi için ‘’Taşa hitap etse onu bile eritir’’ diyerek, güzel hitabetine ve etkili sohbetlerine dem vurmuştur. Yine Ali Bin Hasan El-Baharzi, Kuşeyri için ‘’Meclisine şeytan getirilip bağlansa tövbe eder’’ demiştir. 410 (1019) yılları civarında; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaki ve İmamü’l-Haremeyn Ebü’l-Meali’nin babası Rüknülislam el-Cüveyni’nin de aralarında bulunduğu bir grupla hacca gitti. Yolculuk sırasında Bağdat ve Hicaz’daki alimlerden hadis dinledi.

Hapse atıldı

İmam Kuşeyri, Selçuklu Devleti’nin kuruluşu ve Tuğrul Bey’in İran’ı zaptettiği sırada Horasan bölgesinin ilim ve kültür merkezi olan Nişabur’da idi ve bölgede büyük bir üne sahipti. Tuğrul Bey’in veziri Amidülmülk el-Kündüri, Mutezile taraftarı olduğundan Mutezile ile mücadele eden Eşari kelamcılarına karşı bir tavır aldı. Kündüri’nin Eşariyye’nin kurucusu Ebül-Hasan el-Eşari’yi ve mensuplarını ehli bidat arasında sayması, bölgede hâkim durumda bulunan Eşari ve Şafi ulemasını rahatsız etti. Eşariliğe gönülden bağlı olan Kuşeyri, 436 (1044-45) yılında Eşari’nin hadis ehlinden olduğuna ve Ehli sünnet akidesine bağlı bulunduğuna dair bir fetva verdi. Ertesi yıl hadis dersleri vermeye ve hadis rivayet etmeye başladı. 437-438 (1045-1046) yıllarında tasavvuf literatürünün temel kitapları arasında yer alacak olan er-Risale adlı eserini telif etti. 446’da (1054) ulemaya hitaben Şikayetü Ehlis-sünne adını verdiği uzunca bir mektup kaleme aldı. Muhtemelen bu mektup sebebiyle Vezir Kündüri, Tuğrul Bey’i tahrik ederek Kuşeyri, Reis el-Furati, İmamü’l-Haremeyn el-Cüveyni ve İbnül-Muvaffak diye tanınan Ebû Sehl Muhammed b. Hibetullah’ın yakalanıp hapsedilmeleri için izin aldı.

Haberi alan İmam Cüveyni saklandı ancak, Reis el-Furati ile Kuşeyri yakalanıp Nişabur’un eski kalesine hapsedildi. Baharz’da bulunduğu için tutuklanamayan Ebu Sehl, topladığı silâhlı bir grupla Nişabur’a gelip validen Kuşeyri ve Reis el-Furati’yi serbest bırakmasını istedi. Olumlu cevap alamayınca adamlarıyla kaleyi basarak onları kurtardı. Bu olayın ardından çıkan çatışmalar yüzünden Kuşeyri ve bazı alimlerin Horasan’ı terketmeleri kararlaştırıldı. Bir grup alimle Bağdat’a giden Kuşeyri’yi (448/1056) Halife Kaim-Biemrillah iyi bir şekilde karşıladı.

Kuşeyrî daha sonra Nişabur’a döndü. On yıl Amidülmülk Kündüri’nin baskısı altında sıkıntılı bir ömür süren Kuşeyri, 456’da (1064) vezirin Alparslan tarafından idam edilmesi ve yerine Nizâmülmülk’ün getirilmesiyle rahata kavuştu. Nişabur’daki medresesinde ders vermeye ve vaaz etmeye devam etti. 437’de (1045) başladığı hadis derslerini ölümüne kadar yirmi yedi yıl boyunca sürdürdü. Bu arada Tus, Ebiverd ve Merv gibi Horasan şehirlerini ziyaret etti. Son yıllarını refah içinde geçirdikten sonra 16 Rebîülâhir 465’te (30 Aralık 1072) Nişabur’da vefat etti. Mürşidi ve kayınpederi Ebû Ali ed-Dekkak’ın medresesinin haziresine gömüldü. Kabri günümüzde de halen ziyaret edilmektedir.

Tasavvuf, kelâm, hadis, fıkıh, tefsir, gramer, lugat ve edebiyat gibi ilim dallarında geniş bilgisi olan Kuşeyri, daha çok mutasavvıf olarak tanınır. Tarikat silsilesi Ebu Ali ed-Dekkak, Nasrabadi, Ebu Bekir eş-Şibli, Cüneyd-i Bağdadi, Series-Sakati, Maruf-i Kerhi vasıtasıyla Davud et-Tai’ye bağlanır. Tasavvuf tarihi kaynaklarında Kuşeyriyye adıyla bir tarikattan bahsedilir ve bu tarikat Kuşeyri’ye nisbet edilir. Bu tarikatın XVIII. yüzyıla kadar Hindistan’da varlığını sürdürdüğü kaydedilmektedir. İmamü’l-Haremeyn el-Cüveyni ve en seçkin öğrencilerinden Ebu Ali el-Farmedi vasıtasıyla Gazzali’yi etkileyen Kuşeyri, tasavvufu Sünni bir çerçeve içine almak istemiştir.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum