Ahmet Cevdet

Ahmet Cevdet


Kullanışlılar

01 Ocak 1970 - 02:00 - Güncelleme: 04 Ocak 2020 - 15:21

Onlar…

 

Muhalefet ettiğini sanarken bir milyonu aşkın kişinin katıldığı mitingdeki insanları “beslenemedikleri için boyu kısa” diye kategorize eden, twitter mvitter bilmeyi ve selfie çekmeyi medeniyet sananlar ve bunlara köşelerine açanlar…

 

Onlar, gri Türkler… Cüneyt, Ertuğrul, Pınar, Koray, Melis… Binlerce var bu ülkede. Ne menem bir şeyler, ne hastalıklı insanlar öyle.

 

Kendilerinden olmayanlara her türlü hakareti eden, aşağılayan, hor gören sahte demokratlar… “Makarna da olmasa, aç kalacaklar” diye niteledikleri insanların, ne yokluklarla bugünlere geldiğini bilmeyenler…

 

Onlar başı kapalılığı bağnazlık sayan bağnazlar. Ellerinde en az bir gazete olan, ama nedense hep magazin sayfaları açık olanlar…

 

Onlar tiyatroya gidenler, film izleyenler, kitap okuyanlar. Ama ne hikmetse Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Cemil Meriç bilmeyenler… Ece Temelkuran, İhsan Eliaçık okuyunca kendilerini Aristo sanan, aydınlanan hatta bir de ışınlananlar…

 

Kolunun altına Radikal sıkıştırıp, lüks bir mekanda kendini her an dadaizmi başlatacak sanan lümpenler…

 

Evet, oturup iki kelimeden fazlasını konuşabildiğiniz insanlar, ama üçüncü kelimesi ve devamı nedense Fransızca, İngilizce çakması olanlar…

 

Ramazan davulcusundan rahatsız olup, sokak sanatçılığı yapanlar, tencere tava çalanlar…

 

İki kelimesinden biri ‘direniş’ olanlar, ama Çanakkale’de direnen dedelerinden damla edep almayanlar, kültür vandalları, yozlar.

 

İsmetçiler, Kenancılar… “Ben sana mecburum bilemezsin” dizelerini ‘ihtilal’ için söyleyenler… Evet, onlar… Tiyatrocu Mehmet Aliler, akademisyen Koraylar…

 

Kurban bayramında ciyak ciyak hayvan hakları savunucusu, Christmasts’ta hindi ile soğan gömücüsü.

 

Kürk mantolu kadınlar, indirim görünce dayanamayanlar, marka görünce duramayanlar, hatta bir de koyuverenler… Onlar part time AVM müşterileri, uçağa binenler, ‘taksii’ diye bağıranlar, ‘mersii’ diye çığırınlar…

 

Çankaya’da oturanlar, Şişli’de oturanlar, Bebek’te, Nişantaşı’nda, Karşıyaka’da oturanlar, bir tanesinin evinde kütüphane olmayanlar, çocukları kolejde okuyanlar, tiyatroya gidenler, opera’ya gidenler, enteller, danteller, eleştirmenler, kısacası gri Türkler işte…

 

Oy pusulasında kendi partisine mührü basıp, bir de muhafazakar bir partinin altına “Atam emanetini teslim etmedik” yazınca oyunun iptal olacağını bilemeyenler..

 

R4BİA’yı anlayamayanlar, anlamak istemeyenler, anlayıp da işine gelmeyenler… Empati yapmayanlar, sempati duymayanlar… Darağacındakiler için değil de, darağacı için gözyaşı dökenler, dökülenler, döktürülenler… Emir alanlar, ama çaktırmayanlar…

 

Çankaya’da Fransızca konuşan sarışın İstanbullular görmeyi özleyenler, açıklayamadıkları sosyolojik olgulara lakap takanlar, köyden kente göç edenleri irticacı sananlar…

 

Geziciler, çapulcular, şucular bucular, ama halkçı değiller, halk değiller…

 

Eğer literatürde şöyle bir tabir olsaydı, herhalde en masum şekilde böyle ifade edilirlerdi: Onlar “kullanışlılar”

YORUMLAR

  • 0 Yorum